Jeolojik yapı bitki türlerinde olduğu gibi canlı türlerini de etkiliyor. Bana göre etrafı sularla çevrili bir adanın kitle sosyolojisi, diğer kara parçalarından farklıdır. Ada insanı kader birliğine, sevgi dağılımına, acı paylaşımına içtenlikle bağlıdır. Elimde olsaydı bir adada doğmak isterdim. Bu istek geçen yıl mayıs ayında beni ünlü Yunan adası Santorini’ye götürdü. Bu destinasyon, ayrılıktan ötürü, dönüşte hüzünlenmeme neden olan ender yolculuklardan biridir.
Ege denizi bizim kıyılarda biraz hırçındır, fakat toplu adaların bulunduğu bu yerde büyüleyici mavisiyle dingin bir liman gibidir. Yine de adalara giderken rahat bir spor ayakkabı ve akşam serinliğine uygun giysiler almak doğru olacaktır. Gemimiz Santorini’ye yaklaşırken denizin bu huzur veren hali üstündeydi. Santorini bu maviliğe yüksekten bakan volkanik tenli, kıvrımlı, çember misali bir ada… Sarp yamaçların sırtındaki beyaz evleriyle muhteşem bir görüntü sergiliyordu.
Bizim gemi açıkta demir attı. Adaya botlarla çıkacaktık. Ada kuzeyden güneye sıralanan birkaç köyden oluşuyor. Merkez köy olan Fira’ya gitmek için bottan iner inmez teleferik ve eşeklerle yola devam ediliyor. Nedense Türk gezginler teleferikle çıkmayı tercih ediyorlar, sanırım eşeğe binme tecrübesi olmadığından çekiniyorlar, halbuki bu eşekler ne yapacağını biliyor, yeter ki sırtına çıkın… Aslında eşekler bir kez bir yoldan gittiler mi, onu bir daha unutmazlar.
Adaya çıkmak için bir seçenek daha var, otobüs, bunun için gemiden güneydeki otobüs durağına aktarma yapılıyor, ben bunu tercih ettim, nedeni, kısa zaman içinde adayı boydan boya gezebilmek… Otobüs yolu çok sarp, kıvrımlı ve daracık… Sanki antik İnka kenti Maçu-piçu’ya tırmanır gibi oluyorsunuz.
Santorini volkanik bir ada ve kaynak suya sahip değil, bu yüzden su çok kıymetli, içme suyu dışardan geliyor, küçük ölçekli tarımda ise su kullanmaya gerek yok, topraktaki ponza taşı geceleri denizden aldığı nemi gündüz koruyarak bitkiye veriyor. Bu şekilde yetiştirilen çeri domates, minik taneli üzüm, kavun, karpuz, acur, kelek ve sarı mercimeğin mineral aromalı tadı damaklarda kalıcı bir lezzet bırakıyor.
Kamari ve Perissa köylerini dolaşırken bu domatesi tattım, ama üzüm için henüz erkendi, üzüm yerine, bu üzümlerden yapılan şarap türlerini tatma şansım oldu, Doğrusu klasik bir şarap imalathanesinde üretilen WINSANTO şarabının aromasını bir daha unutamadım. Bu şarapla pişirilen kayısı tatlısının lezzetini de…
Santorini aynı zamanda bir düğün adasıdır, evliliği sürdürmek gün batımını izlemek kadar kolay olmasa da, dünyanın dörtbir yanından gelen ideal çiftler adanın kuzeyindeki Oia ve Kale bölgesinden şaraplarını yudumlayıp gün batımını izlemek için buralara kadar gelirler. Gün batımını izlemeye zamanım olmadı, bunun için Santorini’ye yeniden gitmem gerekecek.
Volkanik bir adanın plajları da kendine benzer: Mavri Paralia (kara kum plajı), Kokini paralia (kızıl kum plajı), Aspri Paralia (Beyaz kum plajı). Ben Perissa bölgesindeki kara kum plajına gidebildim. Başka bir gezegendeki deniz ve kumsaldaymışım gibi geldi bana; gizemli, temiz ve büyüleyiciydi.
Perissa’daki köy evlerinin insana huzur veren mimarisi ve şapellerin babadan oğula geçen sosyal düzeni etkileyiciydi. Örneğin bir kişi bir şapel yaptırırsa, geriden gelen aile üyeleri bu şapelin bakım, onarım ve düzenini üstlenmek zorunda kalıyor. İnanca yücelik katan bu gönüllü paylaşım ziyaretçilerin hafızalarında kalıcı olmayı hakkediyor.
Alışveriş yapmak için merkez köy olan Fira en uygun yer. Hediyelik eşyalar Atina’dan daha ucuz ve daha otantik. Aradığınız hemen her şeyi bulabilirsiniz ve hemen her şeyde Ege’nin ortak izlerini bulmak mümkün.
Damak tadı olarak fava, incirli tavuk, sikotti (ciğer) ve tzatzikiyi (cacık) denedim. En çok keyif aldığım ise frappe (kahve) içip serinlerken pürüzsüz maviliği seyretmek.
Oia bölgesi biraz pahalıdır, ama Fira’daki butik oteller konaklama için idealdir. Lokasyona ve otel odalarının balkon konumlarına bakıp aldanmamak lazım, gürültü kirliliği asla olmaz. Mayhoş bir uykunun ardından, bir yanardağın sırtındaki kireçbeyazı odalarda uyanıp masmavi denizi izlediğinizde, eminim ki içiniz huzurla dolacaktır.
Damak zevki olan insanlar yabancısı oldukları bir yerde nasıl en iyi lokantayı çabucak keşfederlerse, gece eğlencesini sevenler de Fira’da çabucak kendilerine uygun mekânları bulacaklardır. Gece eğlencesine gitmeye zamanım olmadı, ama Kale’yi dolaşırken bir sokak çalgıcısını dinleme şansım oldu, müziğin ezgisi beni denizin ötesini bekleyen Anadolu’ya götürdü.
Eylül başında yeni bir sohbette buluşmak üzere.