Ankara’ya üç saat, 231 kilometre uzaklıktaki milli park Yedigöller’e, doğa yürüyüş grubumuzla sabahın ilk ışıklarıyla hareket ettik.
milli parklarımız arasındaki eşsiz Yedigöller 1965 yılında koruma altına alınmış.
Özellikle profesyonel-amatör fotoğraf tutkunlarını, baharın ve sonbaharın renklerini yakalamak için Nisan Kasım aylarında Yedigöller’de görmek mümkün.
Biz de araçlarımızla Kasım ayında bölgeye gidip hem sonbaharın renklerini hem de bu doğa harikası bölgeyi ziyaret edip, buradan Akçakoca’ya bir gecelik konaklamalı, akşam yemeğimizi yiyip ertesi gün denizi görüp Ankara’ya dönmek için planımızı yaptık.
Yedigöller tamamen toprak yoldur.
Asfalt yoldan gitmek mümkün değil çünkü asfalt yol araç trafiği ve bölgeye zarar vereceği için toprak yoldan kelle koltukta bir yolculuk yapmak zorundasınız.
Doğa yürüyüş grubumuzla Yeniçağa Mengen üzerinden bölgeye toprak yol üzerinde araçlarımızla hoplaya zıplaya girdik.
Nefis orman dokusu arasında başlıca ağaç türleri şunlar: Kayın, gürgen, kavak, sarı ve karaçam, köknar, fındık, ıhlamur ve dişbudak ağaçları. Bunların yanında porsuk ağacı ve nesli azalmakta olan bitki türlerinde rastlamak mümkün.
Yol boyunca şarkılar türkülerle öğlen saatine yakın Bolu il sınırları içindeki Yedigöller’in bulunduğu bölgeye varabildik.
Araçlardan inip rehberimizin açıklamalarıyla tek tek gölleri görmek için yola koyulduk. Ardından da önce Büyük gölü, Seringöl, Deringöl, Nazlıgöl, Küçükgöl, İncegöl, Sazlı gölü etrafında fotoğraflarımızı çekip bu anları ölümsüzleştirdik.
Saatler ilerlemişti…
Yemek için çantalarımızda bulunan kumanyalarımızla ortak bir sofra kuruldu. Kim ne getirdiyse afiyetle karnımızı doyurduk. Asıl parti akşam Akçakoca’da kalacağımız Öğretmen evinde olacaktı. İştahımızı oraya bıraktık. Araçlara binildi Yedigöller’den Akçakoca’ya yolculuğumuz başladı. Rehberimizin anlatımına göre Yolumuz üzerinde” Köy yeri. Mevkiinde bulunan kalıntılardan dolayı bu bölgenin çok eski Bizans dönemi yerleşim yeri olduğu anlaşılmış.
Kışın hava çok erken karardığı için Yedigöller’de güneş etkisini kaybetmiş gün yavaş yavaş kararmaya başlamıştı. Aracımızın arka kısmında neşeyle şamata gırgırla yolculuğumuz devam ederken, daha önce birkaç kez gittiğim için yolu biliyordum.
Yanlış yolda olduğumuzu fark ettim.
Hemen yerimden kalkıp rehberimize durumu anlattım.
O da, ”yok yok Ankara’yla konuştuk doğru yoldayız”
Ben de, “Ankara’dakiler nereden bilsin hangi yola olduğumuzu ”dedim yerime geçip oturdum. Hava iyice kararmaya başladı. Bir yandan yağmur çiselemeye, ormanda yükseldikçe sisi ve kar serpiştirmeye başladı.
Gecenin karanlığında gittik gittik ve yol bitti.
Şoför rehbere, “abi yol bitti ne yapacağız” dedi.
Herkesi bir gülme aldı.
Kimse hala olayın ciddiyetinde değil.
Telefonlar kesinlikle çekmiyor.
Karla karışık yağmur altında araçlardan indik.
Kadınları bir araca aldık, rehberimiz kaptana, “Sen tekrar geri dön, şehire in bize de yardım yola “dedi.
Kadınların eşyalarını araca koyduk ve onları gönderdik.
Erkeklerle tekrar aracımıza bindik ve geldiğimiz yoldan gerisin geriye bizde döndük yola koyulduk.
Uzun bir yolculuktan sonra uzakta farları yanan aracı görünce derin bir “ohhh” çektik.
Araca bir yanaştık ki az önce gönderdiğimiz kadınların aracı.
Araç öyle bir yerde bozulup kalmış ki, on santim daha gitse uçurumdan aşağı uçacak durumda. Hemen bozulan aracı boşalttık ve bizim araca doluştuk.
Sulu kar şiddetini iyice arttırdı.
Bir süre yol aldık bizim aracında balataları fazla yük ve tırmanıştan dolayı bitti.
Olduğumuz yerde çakılı kaldık mı?
Saatler sonra ormancılara ulaştık ve arama kurtarma ekibinden yardım istedik. Bolu Valiliği, “yüz dağcı kayboldu“ diye sivil savunma ekipleri alarma geçmişler. Ormanda ağaç kesimiyle uğraşan işçiler bizi görüp her yere haber salmışlar. Yedigöller’in en tepesinde sivil savunma ekipleri bizi bulduklarında saat sabaha doğru üçtü.
Akçakoca’ya, Öğretmen evine gittiğimizde sabah beş olmuştu.
Yorgunluktan, soğuktan açlıktan dolayı bulduğumuz yerlere yığılıp kaldık.
Neşeyle başladığımız doğa yürüyüşümüz az daha felakete dönüşecekti.
ALİ YILMAZ