Olimpiyatlarda altın madalya almakta zorlanıyoruz.
Bunun iki nedeni var.
Medyanın toplum üzerinde oluşturduğu etki, sporcunun üstünde baskı oluşturmaktadır.
İkincisi sporcunun kafasındaki kuşkudur.
Eğer sporcu bir rakibinin kendisinden daha üstün olabileceğini düşünüyorsa başka bir baskının altına girecektir ve altın madalya alınamayacaktır.
Sporcu rakip hakkında kesin bilgiye sahip olsa bu kuşkuyu duymayacaktır.
Tüm bunları ortadan kaldıracak olan “Olimpik koordinatör’dür”.
Bu, sporda başarılı ülkelerde olan ama bizde olmayan bir kişidir.
Hemen akla olimpik koordinatör ne işe yarar? sorusu geliyor.
Olimpik koordinatörün elinde dört yıl önceden olimpiyat oyunlarında madalya alabileceklerin gerçekçi listesi verilir.
Listede bulunan sporcuların çalışmalarını onlara haber vermeksizin gider ve izler.
Gördüklerini rapor haline getirir ve bakana, genel müdüre, olimpiyat komitesi başkanına verir.
Olimpik koordinatör medyatik olmayan ketum biridir.
Her federasyonun ayrıca kendi dalının sporcularına bakan olimpik koordinatörü vardır.
Olimpik koordinatör hangi spor dalını denetleyecekse, federasyonun olimpik koordinatörü orada hazır bulunur. Böylece olimpik koordinatörün bilmediği spor dallarının detay işlemlerinde ona yardımcı olur.
Valiler başta olmak üzere, tüm devlet yöneticileri ve özel sektör yöneticilerinin kapısı genel koordinatöre açıktır. Çünkü hepsi olimpiyat nedeniyle onun devletin üst makamları adına görev yaptığını bilir.
Böylece olimpik koordinatör iki olimpiyat arası bakana kırk sekiz raporu sunmuş olur. Sorunlar tam zamanında çözülür. Olimpiyata formda ve sorunsuz olarak gidebilmenin yolu açılır.
Ayrıca Dışişleri Bakanlığı aracılığıyla madalya adayı sporcularımızın diğer ülkelerdeki rakiplerinin son durumlarını öğrenir, bunu antrenör ve sporcuya iletir. Onların ufkunu genişletir. Türkiye’nin diğer ülkelerde yaşayan dostları vardır. Onlar aracılığıyla bu bilgilere ulaşılır.
Günümüzde spor “Barış ögesi” olarak görülse bile, bunun arkasında “madalya savaşları” vardır.
Yalnız kırk madalyanın üstünde alan ülkelerin değil, sporda performansı önceleyen, Kenya, Etiyopya ve Jamaika’nın bile olimpik koordinatörleri vardır.
Eğer olimpik koordinatör olsaydı, hem madalya, hem de altın sayımız artardı.
Olimpiyat Oyunları’ndan önce madalya tahmin bilgileri geliyordu.
Bu bilgiler ile alınan on üç madalya arasındaki fark yanıltıcı bilgilerden kaynaklanmaktaydı.
Madalya tahmini, umut etmek ve beklenti üzerinden yapılırsa sonuç böyle olur.
Olimpik koordinatör olsaydı dördüncülük, altıncılık, yedincilikler bile madalyaya dönüşebilirdi. Altın sayısı da artardı.
Önlerindeki madalyaya engel her sorun önceden saptanıp, çözülmüş olurdu ve on üç madalyada ve iki altında kalmamış olunurdu.
Olimpik koordinatör olmaksızın madalya performansı beklemek, görüş cihazı olmaksızın gece “kör uçuş” yapmaya benzer.
ARTUN TALAY