Ankaragücü, adeta Başakşehir maçının kopyası şeklinde geçen karşılaşmada Fenerbahçe’ye 90+6’da yediği golle 2-1 mağlup oldu.
Başkent ekibinin iki haftadır ilk yarıda oynadığı futbolla ikinci yarıdaki oyunu, gece ile gündüz kadar birbirinden farklı.
Süper Ligi hiç bilmeyen biri, ilk yarıdaki Ankaragücü’nü izlese şampiyonluğun en büyük favorisi olarak görür, ikinci yarıdaki Ankaragücü için ise “Bu takım nasıl hala Süper Lig’de?” yorumunu yapardı herhâlde.
İlk yarıda öyle keyif aldık ki Ankaragücü’nden.
Henüz 3. dakikada Sosa’nın büyük hatasında topu kapan Alper Potuk , usta işi vuruşla, kendisini Fenerbahçe’den koparanlara mesajını golle verdi.
Golün ardından Ankaragücü, oyununda hiçbir değişiklik yapmadı.
Rakibi 2. bölgede karşılayan Kupa Beyi, burada yaptığı baskıyla kaptığı topları sadece birkaç saniye içinde İstanbul ekibinin ceza sahasına taşıdı.
Emre Belözoğlu, kanatlardaki Saba Lobzhanidze ve Joseph Paintsil’e önlem almaya çalışmış ama merkezi unutmuştu.
Erken gelen golden sonra Ozan Tufan çok sık ileriye çıkınca da onun kanadı adeta otobana dönüştü.
İlk yarıda çoğunluğu merkezden ya da Ozan’ın kanadından en az 8-10 kez rakip ceza sahasına girip gol aradı Ankaragücü.
Özelikle Alper Potuk ile yakalanan yüzde 99’luk pozisyonların tamamı değil, yarısı bile atılsa ilk yarı çok rahat 3 -1 ya da 4-1 bitebilirdi.
Ankaragücü gol üstüne gol kaçırırken, hatasını erken anlayan Emre Belözoğlu, Mert Hakan Yandaş, Gökhan Gönül değişikliği ile sağ bekte aksayan Ozan Tufan’ı ileriye attı.
O Ozan Tufan da ilk yarı ne oynadığı belli olmayan Fenerbahçe’nin tek isabetli şutunda skorda eşitliği sağladı.
İlk yarının bitimine sadece 2 dakika kala, kontra ataktan gol yemek de sanırım Ankaragücü’nden başka bir takıma nasip olmaz.
Albert Einstein’a atfedilen, “Delilik, aynı şeyi tekrar tekrar yapıp farklı sonuçlar beklemektir” sözü var ya!
Tam da Hikmet Karaman’lık bir söz.
İkinci yarının ilk dakikalarında Alper Potuk ile bir pozisyon daha kaçırdıktan sonra Hikmet Hoca, geçen haftalardan ders almamış olacak ki Fenerbahçe’yi ikinci bölgede karşılamaktan vazgeçip, skoru korumak için takımın geriye yaslanmasına izin verdi.
Halbuki daha bir hafta önce aynı hatalar yapılıp, 1-0 önde götürülen maç kaybedilmişti.
Son 30-35 dakika tam bir faciaydı.
O şiir gibi futbol oynayan takım gitti yerine acemiler mangası gibi bir takım geldi.
Maalesef Hikmet Karaman’ın Ankaragücü’sü defans yapmayı beceremiyor.
İşin kötüsü bu takımın defans yapmayı bilmediğini, Hikmet Karaman da bilmiyor.
Hikmet Karaman, üst üste galibiyetler alırken, ofansif oyuncularla defans yapmayı öğretmişti bu takıma.
Galipken, forvet çıkarıyor, yerine bir başka forvet alıyordu, asla ekstra stoper, bek almıyordu.
Takımda ön libero bolluğu olmasına rağmen asla yüzlerine bile bakmıyordu.
Rakibe hep ileride basıyordu bu takım.
“En iyi savunma hücumdur” mottosundan asla ödün verilmiyordu.
Denizli maçı Hikmet Hoca’nın kimyasını değiştirdi.
Takımda defansif özellikli oyuncu sayısı çoğaldı, skoru korumak ya da puan almak için forvetler çıktı yerlerine, daha önce yüzlerine bakılmayan ön liberolar, stoperler alınmaya başlandı.
Bu maçta da İbrahim Akdağ çıktı, Atakan Çankaya girdi, Endri Çekici çıktı Daniel Lukasik girdi, Alper Potuk çıktı Erdi Dikmen girdi.
Ofansif oyuncu olarak sadece Badji’nin yerine Geraldo oyuna dahil oldu.
Ankaragücü geriye yaslandıkça rakip cesaretlendi.
Emre Belözoğlu da tam tersi yedek kulübesindeki tüm ofansif oyuncuları sahaya sürdü.
Ankaragücü’nün hücum silahları sahada olsaydı, son 20 dakikada defansı hiç düşünmeyen Fenerbahçe’yi hallaç pamuğu gibi dağıtırdı ama olmadı.
Yine de bu maçtan puanla ayrılabilirdi Ankaragücü.
Ona da hakem Fırat Aydınus izin vermedi.
Son 10-15 dakika takdir haklarının tamamını Fenerbahçe lehine kullandı.
Hele hele maçı 7 dakika uzatması tam anlamıyla eyyamdı.
7 dakikanın da ayrı bir hikayesi var.
90 dakika bitti, dördüncü hakem oynanmamış süreleri göstermek için tabelayı eline aldı.
Bu sırada Fenerbahçe kulübesinden yoğun bir tepki yükseldi.
Basın tribünü deplasman takımının yedek kulübesine uzak olduğu için ne olduğunu anlamadık.
Maçtan sonra Başkan Fatih Mert’e sordum.
Dördüncü hakem 5 dakika uzatma verecekmiş, tabelaya da 5 rakamını yazmış, bunu gören Fenerbahçe yedek kulübesinin yoğun tepkisi üzerine Fırat Aydınus, uzatma dakikalarını 7’ye çıkarmış.
Fenerbahçe yedek kulübesinin tam arkasında oturan Ankaragüçlü görevliler, bizzat tanık oldukları olayı Başkan Mert’e böyle aktarmış.
O 2 dakikada Ankaragücü için hayati önem taşıyan 1 puan uçup gitti.
Ankaragücü’nden tepki geldi mi, tabi ki gelmedi.
Başkan Fatih Mert, o 2 dakikanın açıklamasını kameralara o kadar nahif kelimelerle anlattı ki, kimse aslında ne olduğunu anlayamadı.
Nahiflik hoş bir sıfat ama futbol dünyası için pek geçerli olmuyor maalesef.
Bu maç, Ankaragücü’ne büyük ihtimal usulsüz seyirci alımından dolayı ceza gelecektir.
Her takım yapıyor, Ankaragücü de yapacaktır.
Tabi ki hep aynı taraftarların alınması, gruplar dışındakilerin maça girememesi ayrı tartışma konusu.
Bu konuya tepki gösteren taraftarlar da sonuna kadar haklı.
Lebalep dolu localardaki taraftarlar, maç boyu polis kameraları tarafından kayda alındı.
O kayıtları yapan polislere sordum ne kadar taraftar vardı diye bin-bin 500 civarı dedi.
O polis, altı çizilecek bir şey daha söyledi.
Ankaragücü localarının yanı sıra Fenerbahçe’ye tahsis edilen localar da full doluymuş.
En az 70-80 Fenerbahçeli de maçta takımlarını desteklemiş.
Ankaragücü yönetiminin onayı olmadan o kişiler localara girebilir mi?
Sanmıyorum.
Fenerbahçeliler o stada nasıl girdi bir yönetici cevap verirse seviniriz.
Kaldı 2 hafta.
Şu an Ankaragücü’nün tek rakibi Kayserispor gibi görünüyor.
Ankaragücü’nün fikstürü Kayserispor’dan daha kolay.
Başkent ekibi için en büyük tehlike Alper Potuk ve İbrahim Akdağ’ın sakatlanarak oyundan çıkması.
Bu ikili kalan iki maçta oynamazsa Ankaragücü’nün işi zor.
En azından Alper Potuk oynayabilecek düzeydeyse, Hikmet Karaman hatalarından vazgeçerse Ankaragücü’nü Kayserispor’dan şanslı görüyorum.
Biliyorum ki ilk yarılardaki oyunuyla Ankaragücü, bu ligden düşmeyi kesinlikle hak etmiyor.
METİNER ERDEM