Fenerbahçe, Galatasaray derbisinde son 2 yıldır kazanan olmuyordu.
Kadıköy’de değişen bir şey olmadı, yine kazanan çıkmadı.
Son yılların en zevksiz derbisi oynandı Şükrü Saraçoğlu Stadı’nda.
Bir gün önce Beşiktaş-Başakşehir maçında oynanan futbolun yüzde 10’u bile yoktu sahada.
Adı derbi olmasa, ortada Fenerbahçe’nin 20 yıldır sahasında yenilmeme rekoru bulunmasa ne statta ne de televizyon başında seyredilecek bir maçtı.
Puana kimin daha çok ihtiyacı varsa, oyunu onun domine etmesi gerekir normalde.
Her iki takımın da 3 puana ihtiyacı var ama Galatasaray için puan kaybı şampiyonluğa veda anlamına geliyordu.
Hatta bırakın şampiyonluğu arkadan hızla gelen Beşiktaş’ın formunu düşününce belki de Şampiyonlar Ligi tehlikeye girebilirdi.
Fatih Terim ne yaptı, bu kadar hayati önem taşıyan maçta.
Maça o kadar defansif bir anlayışla çıktı ki Fenerbahçe bile şaşırdı.
Öyle ya bu stada gelen Anadolu takımlarında bile görmedikleri bir tabloydu bu.
Hasan Ali’ Kaldırım’ın kırmızı kartına kadar, Fenerbahçe cılız ayakları ile hücum etti, Galatasaray karşıladı.
Hasan Ali’nin kırmızı kartından sonra artık herkes 20 yıllık serinin biteceğinden öylesine emindi ki.
Fenerbahçe bile arkasındaki 40 bin taraftarın müthiş desteğine rağmen rakibe kendini teslim etmeye hazırdı.
Fatih Terim ne yaptı, koskoca ikinci yarıda?
Altın tepsiyle sunulan 3 puanı adeta elinin tersiyle itti.
Mutlaka puan kaybında Ali Palabıyık’ın saç baş yolduran kararlarının rolü de vardır ama 90 dakikanın geneline bakıldığında 10 kişi kalmış Fenerbahçe’ye karşı mutlak bir üstünlüğünden söz etmek zor.
Galatasaray’ın üstünlük kurabilmesi için Fenerbahçe’nin 9 kişi kalmış olması gerekiyormuş, nitekim Skrtel’in tedavi için oyun dışında kaldığı 1 dakika içinde o golü buldular.
Aslında Skrtel olsa da bu tip golleri o kadar çok yedi ki Fenerbahçe…
Galatasaray’ın gol bulabilmesi için rakibin eksik olması değil, sadece cesaret gerekiyordu, o cesareti bir dakika gösterebildiler.
10 kişi kalmış morali sıfırlanmış Fenerbahçe önünde 2-0’ı yakalamak için çalışmak yerine 1-0’ın üzerine yatmayı tercih ettiler.
Ama futbol bu, hatayı affetmiyor, bir anlık konsantrasyon kaybı, Eljif’in golü bulmasına neden oldu.
Evet, Fenerbahçe’nin golünden önce faul vardı, gol VAR’da iptal edilmeliydi .
Merak ettiğim Ali Palabıyık ile VAR’daki hakem Bülent Yıldırım yaklaşık 3 dakika ne konuştular.
3 dakika konuşana kadar git VAR’a pozisyonu tekrar izle.
Ama o da biliyordu ki tekrar izlese golü iptal etmek zorunda kalacaktı.
Ali Palabıyık, belki Hasan Ali’yi VAR’a gerek kalmadan atabilseydi (Nitekim önce eli arka cebindeki kırmızı karta gitti) bu pozisyonda VAR’a gider golü iptal edebilirdi.
Fenerbahçe aleyhine 2 VAR kararı vermek, Ali Palabıyık için de Bülent Yıldırım için de cesaret işiydi,ikisi de maalesef o cesareti gösteremediler.
Maç, baştan sona her iki takım lehine, aleyhine hakem hataları, çifte standartlar ile doluydu.
Linnes’in başına darbe aldığı pozisyonda yaklaşık 4 dakika oyun sahasında tedaviye izin verilirken, zaten 10 kişi olan Fenerbahçe’de Skrtel’in sakatlığında oyuncuyu hemen saha dışına çıkartıp maçı 11’e 9 olarak başlatmak da çifte standartardan biriydi.
Derby, yeteneksiz Ersun Yanal’ın, cesaretsiz Fatih Terim’in, berbat bir hakemin sayesinde sıradan bir maç olarak başladı, bitti.
Ersun Yanal Fenerbahçe’ye gelirken çok iddialıydı.
İkinci yarının lideri olacaktı ona göre Fenerbahçe.
11 maç oldu ikinci yarı başlayalı.
Sadece ikinci yarı maçları esas alındığında Fenerbahçe 17 puanla 7. sırada.
Galatasaray ve Beşiktaş’tan ikinci yarı 10’ar puan, Başakşehir’den 9 puan, Rizespor’dan 8 puan, Alanyaspor ve Trabzonspor’dan da 3’er puan fark yemiş ikinci yarıdaki 11 maçta.
Verdiği hiçbir sözü tutamamış.
Fenerbahçe hala ligin dibinde, kümede kalma maçları oynuyor.
Takımda Ersun Yanal’ın eli değdi denilecek bir tane bile oyuncu yok.
Takımda istemediği Atif Rizespor’u, Ozan Tufan da Alanyaspor’u Avrupa’ya taşıyor.
Onların yerine milyonlarca Euro’a transfer ettirdiği Tolgay, haftalardır berbat oyununa rağmen ilk 11’de, Zajc ve Sadık yedekte, Moses bal yapmayan arı.
Sadece Serdar kısıtlı yetenekleri ile bir şeyler yapmaya çalışıyor.
Ersun Yanal, başarısızlıklarını bildiği için en kolay yolu seçmiş, Cocu’yu suçluyor.
Cocu’yu suçlayacağına biraz Rizespor Teknik Direktörü Okan Buruk’u, Ankaragücü Teknik Direktörü Mustafa Kaplan’ı örnek alsa keşke.
Kısıtlı imkanlarla nereden nereye getirdiler takımlarını.
Bir de her söze başlayışta gelecek sezon şampiyon olacaklarından bahsediyor.
Sen bu sezon ne yaptın da hangi ışığı verdin de gelecek sezonun şampiyonluğunun vaadinde bulunuyorsun.
Yapma sayın Hocam, başarısızlığı kabul edip kenara çekilmek de erdemdir, senin sezon sonunda yapman gereken de budur.
Tabii sezon sonuna kadar ömrün yeterse…
Bir sitem de Ali Koç’a.
Dün stada yaklaşık 1,5 saat erken gittim.
Taraftar maçtan 1,5 saat önce Galatasaray’a, Fatih Terim’e, Hasan Şaş’a küfre başladı, maç boyu küfürler hiç bitmedi, maçtan sonra da Kadıköy sokakları küfürlerle inliyordu.
Küfürün en iğrenci “eşe, anneye” yapılanıdır.
Maalesef küfürler hep onlara yapıldı.
Aziz Yıldırım kesinlikle izin vermezdi, kalkar tepki gösterirdi.
Ama Aziz Yıldırım’dan sonra küfür adeta serbest bırakıldı Sarı Lacivertli tribünlerde.
Biz Ali Koç’u centilmenliği ile sevdik, öyle de sevmeye devam edeceğiz.
Onun da artık bu küfür olayına bir son vermek adına adımlar atması gerek.
Sonuçta derbi diye maça gittik, ligin en vasat maçını izledik döndük.
METİNER ERDEM