Ankaragücü, Süper Lig’in 22’nci hafta maçında Karagümrük’ü 2-0 yendi.
Bu galibiyet, anasının ak sütü gibi helal olacak şekilde teknik direktör Emre Belözoğlu’na yazar.
Sonra da yönetim kuruluna.
Maça geçmeden başlıktaki ifademi biraz açayım istiyorum.
Kelimelerimi de dikkatli seçmeye özen göstereceğim.
İsmail Mert Fırat’a hakkını teslim edeyim derken, yeni neslin deyimiyle “Faruk Koca’yı gömme” hadsizliğine düşmek istemiyorum.
Faruk Koca, son yıllarda Ankaragücü’nde görev almış en güçlü başkandı.
Mehmet Yiğiner yok olmakta olan Ankaragücü’nü küllerinden yeniden doğurdu, Faruk Koca ise aldığı emaneti Başkent’in en önemli markası haline getirdi.
Hem yönetim kurulu üyesi hem de başkan olarak görev yaptığı dönemlerde geçmiş dönem borçlarını ödediği gibi, kulübün kasasına inanılmaz miktarda para girmesini sağladı.
Üç İstanbul takımı ile Trabzonspor’u bir kenara koyarsak, sponsorluklar, loca satış gelirleri ile kulüp bütçesini Cumhurbaşkanının himayesindeki Başakşehir ile yarışacak hale getirdi.
Tüm Anadolu kulüplerinin gıpta ile baktıkları bir kulüp oldu Ankaragücü.
Borcu bilmiyoruz ama herkes biliyordu ki: Faruk Koca olduğu sürece Ankaragücü’nün sırtı asla yere gelmezdi.
Ama maalesef Faruk Başkan’ın bir zaafı vardı.
İşine kimseyi karıştırmaz, kulübü tek tabanca yönetmek isterdi.
Liyakati hiç önemsemezdi.
Futbolu iş bilmez bir amatöre teslim etti.
Kendisine Ankaragücü kapılarını açanlar dahil, en yakınındakilerin, ekip arkadaşlarının uyarılarına, eleştirilerine her zaman kulağını kapattı.
“Kılavuzu karga olan” misali Faruk Koca yönetim kurulu üyesi ya da başkanken bu kulüp hep düşme potasında yer aldı.
Takım ya küme düştü ya da son haftalarda ligde kalmayı başarabildi.
Rizespor maçında o talihsiz olay yaşanınca, beklentilerin tersine Ankaragücü’nün makus talihini yendiği yeni bir dönem başladı.
Tek adam dönemi bitti, ekip ruhu ortaya çıktı.
Bu köşeden Faruk Koca’ya geçmişte defalarca çağrıda bulundum.
“Yönetiminde pırıl pırıl insanlar var, bırak Emre Yıldız’ı onlara güven” dedim.
Yapmadı, kendi bildiği yolda devam etti, tek başına bozuk sistemle mücadele etmeye çalıştı.
Sağlığından oldu, birçok maçı hastanede tamamladı.
Bugün o pırıl pırıl insanlar Ankaragücü’nü sınıf atlatıyor.
İsmail Mert Fırat, başkan olduğunda mesajla kutladım, bir kere bile olsun ne yüz yüze ne de telefonda konuştum.
Dün maçta bu konuyla ilgili bir şeyler söylüyordu ama inanın stat hoparlörünün gürültüsünden hiçbir şey anlamadım, sonrasında da sormak aklıma gelmedi.
Kendisini eskiden beri tanırım, o hatırlamaz ama İncek Prestij projesinde kısa dönem birlikte çalıştık, batak bir projeyi, bölgenin en başarılı projesine dönüştürmesine bizzat tanıklık ettim.
Faruk Koca ile birçok projede ortak olmasına karşın, iş insanı olarak çok farklı birisi.
Ekip çalışmasına inanan bir yapısı var, işi bilenlere emanet eder.
Ankaragücü’nde de bu özelliğini belli etti.
Göreve gelir gelmez, sağlam CV’si olan Ankaragücü’nün evladı Yılmaz Bal’ı sportif direktör olarak atadı.
Faruk Koca, hiçbir yöneticiyi futbol şubesine yaklaştırmazdı. İsmail Başkan, Yusuf Tanık’ı futbol şubesinin başına getirdi.
Şimdi bu üçlü Ankaragücü Kulübü’nün futbol şubesini yönetiyor.
Yönetimde herkes kendi işini en iyi şekilde yapar hale geldi.
Açık söyleyeyim, Rizespor maçından sonra “Bu yönetim, bu krizi yönetemez” diyordum.
Hüseyin Aytekin’in kriz yönetmekteki başarısına tanıklık ettik.
Amatör branşlar şahlandı.
Durali Akpınar, yerlerde sürünen basketbol takımını ligin en güçlü ekibi haline getirdi.
Maçlar taraftarsız oynansa da taraftarla ilişkiler Gülsen Yılmaz’ın, Recep Poyraz’ın gayretleriyle oldukça iyi.
İlk kez tüm taraftar dernekleri, kavga etmeden bir araya gelebiliyor.
Aldığım tüm bilgiler, takımda ödemelerin tıkır tıkır yapıldığı yönünde.
Üç ayrı dosyadan transfer yasağı geldi, paralar anında ödendi, yasak kaldırıldı.
Hatta, ne olur ne olmaz diye yasak gelme ihtimali olan Taylan Antalyalı ve Emre Kılınç dosyaları gerekli ödemeler yapılarak kapatıldı.
Mutlaka Faruk Başkan, hala destek veriyordur.
Bu ödemelerde onun da katkısı vardır ama artık Ankaragücü’nde taşlar tamamen yerine oturmuş durumda.
Çok fazla yüzlerini görmesek, seslerini duymasak da Ankaragücü’nün güçlü bir başkanı, ona destek olan güçlü bir yönetimi olduğunu biliyoruz.
Transferde gecikildiği düşüncesi yaygın olsa da Emre Belözoğlu’nun açıklamalarından çok önemli isimlerle temas halinde olunduğu anlaşılıyor.
Emre Hoca, yapacağı transferlerle Ankaragücü’nü gerçek anlamda sınıf atlatmak istiyor.
Transfer piyasasındaki söylentiler de bu yönde.
Güçlü isimlerin transferi zor olur.
Bir Ankaragücü yöneticisinin İnter, Milan gibi devlerin şehri Milano’da transfer görüşmeleri yapıyor olması, transfer gerçekleşmese bile çok ama çok önemli.
Ankaragücü, doğru kişilerin sorumluluk almasıyla layık olduğu yere doğru yükseliyor.
Önceden “Bu takımın hedefi Avrupa” dendiğinde burun kıvırıyordum, artık buna ben de yürekten inanmaya başladım.
Faruk Koca, Ankaragücü için bedel ödedi, ödemeye de devam ediyor.
Geçmişte ne yaşarsak yaşayalım gerçekten üzülüyorum.
Ama bu yönetim, Ankaragücü için büyük şans.
Faruk Koca’nın gölgesinde kalmasına izin vermeyelim.
Tamam “Faruk Koca onurumuzdur”, o konuda hemfikiriz.
Ama İsmail Mert Fırat da artık bu kulübün başkanıdır.
Kısa dönemde başardıklarıyla, ona da başkan olduğunu hissettirelim.
Gelelim maça.
10 Kasım’da Ankaragücü Antalyaspor’a 4-0 kaybettiğinde Emre Belözoğlu cezalıydı.
Basın toplantısına katılan kaleci antrenörü Özden Öngün, “Emre Hoca bu akşamı unutmaz. Ankaragücü’nün oyununu geliştirir, takımı zirveye taşır” demişti.
Gerçekten de dediği bir bir çıktı.
Emre Hoca oyun sistemini değiştirdi, elinde çok dar bir kadro olmasına karşın, Antalya hezimetinden sonraki 10 maçta sadece 1 kez kaybetti, kupada 2 tur atladı.
Ankaragücü bir sistem takımı haline geldi.
Oyunculara bağımlı olmaktan kurtuldu.
Ali Sowe’suz Ankaragücü düşünülemez diyorduk.
Ali Sowe’suz her maç 2-3 atan bir takım oldu Ankaragücü.
Ankaragücü, Emre Hoca’nın ilk günlerinde set oyunu oynamaya çalışıyordu.
Antalyaspor maçından sonra bundan vazgeçildi.
Karagümrük maçında da topu rakibe bırakan ikinci bölgede bekleyip, burada baskı yapan kaptığı toplarla geçiş oyunu oynayan bir Ankaragücü izledik.
Yönetimde nasıl herkes işini en iyi şekilde yapıyorsa, takımda da aynı şeyler oluyor.
Dünkü maçın adamı yaptığı 4 net kurtarışla Bahadır Han Güngördü oldu.
Ardından da Ali Kaan Güneren.
Pedrinho gibi Ali Kaan Güneren’deki değişimi şaşkınlıkla izliyoruz.
Ali’yi Afrika Kupası’na gönderdik diye üzülüyorduk, yerli Ali, Gambiyalı adaşını golleriyle aratmadı.
Emre Hoca’nın sisteminde Riad Bajic de Frederica Macheda da kendini bulmaya başladı.
Pozisyonlar belli ki antrenmanlarda çalışılmış, bu yüzden kopya goller atılıyor.
Pedrinho’nun Kasımpaşa maçında attığı golün tıpa tıp aynısı, dün Karagümrük maçında Frederico Macheda tarafından atıldı.
Ankaragücü’nün şu an en büyük sıkıntısı, kanat oyuncularının ve beklerinin hücumdaki etkisizliği.
Emre Hoca, bu konuda ne yapsa olmuyor.
Elinde kısıtlı kadro olsa da kanatlar, bekler, forvetler yetersiz kalsa da yine de başarılı sonuçlar almaya devam ediyor.
Her maç şapkadan tavşan, sinekten yağ çıkarıyor.
Artık ona da konfor alanı sağlamak gerekir.
Bu yönetim ona bu alanı sağlar, birkaç güne önemli transferler gelir.
Yeter ki onlara güvenelim.
METİNER ERDEM