Oldum olası halı sahaları bir türlü sevemedim.
Doğal çim ya da toprakta maç yapmayı hep tercih etmeye çalıştım. Ama çoğu zaman halı sahadan kaçma imkânın olmayabiliyor.
Birçok arkadaşım, çalıştıkları kurumlarda bir araya gelip halı sahada geceleri ter dökerek hem futbol keyfini hem de zayıflamak için top peşinde koşturmayı görev haline getirmişler.
Bana da bir gün arkadaşlarım “halı saha maçımız var gelmek ister misin?” dediler.
Ben de uzun zamandır sahalarda uzakta olduğum için!!! hemen kabul ettim.
Saha’nın durumuna göre yedi ya da sekiz kişi ile halı sahadan maçlar yapılıyormuş.
Üstünde halı sahanın reklamı olan, turuncu ve yeşil forma üstlükleri giyindik, biraz ısınma hareketleri yaptık. Gruplara ayrıldık ve maça başladık.
Benden daha tecrübeli arkadaşlarımın ortasında sağa sola kan ter içinde koşmaya
başladım.
Doğa yürüyüşleri yapıyorum ama bir yaştan sonra top koşturmak, hele hele bir de halı saha olunca çok büyük bir efora sahip olmak gerekiyor.
Oradan oraya koştukça boğa gibi burnumdan solumaya başladım.
Dilim damağım birbirine yapıştı.
Bir iki topa vurabildim.
Arkadaşlarım antrenmanlı oldukları için sahanın her tarafında kuğu gibi top koşturuyorlardı.
Baktım olacak gibi değil hemen kaleye geçtim.
Biraz kendime geldim.
Sahada top koşturanların neredeyse çoğu arkadaşımdı.
Rakip oyunculardan bir arkadaşımla karşı karşıya kaldım.
Arkadaşım topa öyle bir abandı ki. Sanki düşman kalesine taarruza gelmiş. Topu yakalamak isterken, top başparmağıma çarptı. Baş Parmağım arkaya doğru nerdeyse bileğime yapıştı.
Bu arada golü yemiş oldum.
Sıcağı sıcağına önce bir şey anlamadım.
Daha sonra anlatılmaz bir acı ile maçtan ayrıldım. Arkadaşımın doktor eşini aradım. Doğruca hastanenin acil servisine gittim. Doktor arkadaşım ilk müdahaleyi yaptı, parmağımın röntgenini çekti. Baş Parmağım çatlamış.
Hemen baş parmağıma atel takıldı gerekli tedavim yapıldı, beni evime yolladılar.
Halı sahada ki futbol yaşantım hızlı başladı hızlı bitti.
Oysa biz çocukluğumuzda, sabah mahalle arasında maç yapmaya başlar, geç saatlere kadar top peşinde koşardık. Susayıp acıktığımızda mahallenin çeşmesinde suyumuzu içer, bahçelerden domates salatalık ile karnımızı doyururduk.
Eğer eve gidip yemek ya da su içmeye kalkarsak ,annemiz, ablamız ya da abimiz tarafından bir daha mahalle arasında oynadığımız maça gidemeyebilir korkusunu yaşardık..
Top oynadığımız sokak aralarında en korktuğumuz ise, her mahallede huysuz bir komşumuzun gazabına sık sık uğramak olurdu.
Topumuz o kişilerin bahçesine kaçar.
Ev sahibi topumuzu alıp vermez ya da bıçakla topumuzu kesip önümüze bir leş gibi atardı.
Durumu iyi olan bir arkadaşımızın sahibi olduğu topunun böyle parçalanıp önümüze atılması o günümüzü zehir ederdi.
Her mahallede çocuk ruhunu anlamayan birileri muhakkak olurdu.
Âmâ biz yılmazdık. Patlak topun içine kâğıt ya da saman doldurup kaldığımız yerden
maçımıza devam ederdik.
Yaratıcılığımız ve çocuk zekâmızı, huysuz ve sevimsiz amcalar, teyzelere engelleyemezlerdi.
Toprakta ya da doğal çim alanlarda top koşturan bizim gibi çocuklar, halı sahalara maalesef bir türlü ayak uyduramadık.
Biz Halı’yı evimizin salonlarında ya da oturma odalarında sevdik.
ALİ YILMAZ