Ankaragücü, kazansa ligi bitirebileceği maçta sahasında lig sonuncusu Denizlispor ile 1-1 berabere kaldı.
Rakip Denizlispor, matematiksel olarak henüz kesinleşmese de ligden düşen ilk takım.
Aslında çok iyi kadroları var ama parasızlık bellerini bükmüş.
Yine de ligi bırakmıyorlar, tüm maçları kora kor mücadele ile geçiyor.
Son 7-8 haftada sadece Gaziantep FK’ya deplasmanda 2 farklı yenilmişler.
O da uzun süre 10 kişi oynayıp, 90. dakikada penaltıdan yedikleri golle.
Onun dışındaki tüm maçları beraberlik ya da tek farklı yenilgi.
Ankaragücü maçı öncesi Hakan Kutlu’nun görevi bırakıp, Ali Tandoğan’ın işbaşı yapması da ayrı motivasyon kaynağı oldu Denizlispor için.
Sonuçta Ankaragücü’nü zor bir maç bekliyordu, nitekim beklenen gerçekleşti.
Hugo Rodellega, artık alışılmaya başlanan muhteşem goller serisine, Ankaragücü maçını da ekledi.
Bu gole Korcan Çelikay’ın yapacağı tek şey, şapka çıkartmak olurdu.
O da öyle yaptı zaten.
Barajdaki oyuncular çakılı kalmayıp zıplasalardı gole engel olabilirler miydi, bilinmez ama o top barajı geçip o noktaya gittikten sonra kurtarılması imkansızdı.
Golden sonra Ankaragücü beklenen tepkiyi erken gösterdi.
15-20 dakika Denizlispor’u ceza sahasına hapsetti.
Üçüncü bölgede kaybedilen topları erken alarak, rakibin kontra atak yapmasına da engel oldu.
İşte Hikmet Karaman’ın Ankaragücü’sü dediğimiz dakikalardı.
Bu dakikalara hakeme rağmen bir de gol sığdırdı Ankaragücü.
Niye hakeme rağmen?
Anlamsız şekilde rakibin sertliklerine, oyunu soğutma girişimlerine prim tanıdı.
Kritik yerlerde yapılan faulleri es geçti.
Gol öncesi Pinto’ya, ikinci yarıda da Abdulkadir’in elinden kaçırdığı top sonrası Sarlija’ya yaptığı müdahaleye pekâlâ penaltı çalınabilirdi.
Ayrıca iki ayrı pozisyonda da elle oynamadan dolayı beklenen penaltılar es geçildi.
Abdulkadir Bitigen Kayseri bölgesi hakemi.
Babası Galip Bitigen de yıllarca aynı bölgede hakemlik yaptı.
Kayseri’de doğup büyümüş bir hakem, Kayserispor ile kıyasıya ligde kalma mücadelesi veren ekiplerin maçına niye atanır ben bilemedim.
Bazen hakemler çaldıkları düdükler kadar, çalmadıkları düdüklerle de maça etki ederler.
Abdülkadir Bitigen de çalmadığı düdüklerle maçın berabere bitmesinde rol oynadı.
Ankaragücü’nde maçın en iyisi mükemmel oyununu golle taçlandıran Stelios Kitsiou’ydu.
15 ikili mücadelenin 11’ini kazandı, 5 top çaldı, rakibin şutlarını engelledi, 2‘si isabetli 3 şutla gol aradı.
Kitsiou’ya Zvonimir Sarlija, Alper Potuk ve maçın en kritik hatasını yapmasına karşın Joseph Paintsil eşlik etti.
Paintsil’i eleştiriyoruz da o pozisyonda 5’inci vitese takmış giderken geriden gelen Emre Güral’ı ne kadar sağlıklı görebilirdi, o da soru işareti.
Bu maçta iki konuda eleştiride bulunmak gerekiyor.
Birincisi Paintsil’in pozisyonunda pas alamayan Emre Güral’ın ellerini havaya kaldırarak, arkadaşını teknik heyete ve tribünlere şikâyet etmesi.
Geçen hafta da penaltı atacağım diye Paintsil ile tartışmaya girmişti.
Süreki bedava gol atmanın peşinde.
Sevgili Emre, sana bu tür çok pas atıldı, çoğunda taraftara saç baş yolduracak vuruşlar yaptın.
Bırak arkadaşlarını şikâyet etmeyi de o pozisyonları kendin yaratmanın uğraşı içinde ol.
İkincisi de Hikmet Karaman’ın oyuncu seçimlerine.
Hocam, bu takımı nereden nereye getirdiğinin farkındayız.
Ama çok kısıtlı kadroyla oynuyorsun, taktın mı takıyorsun.
Bu Lukasik sen gelmeden önce birçok maçta takımın kurtarıcısı oldu.
Bir maçta hata yaptı diye üstünü çizdin gitti.
Hocam, üç günde bir maç yapıyorsun, 12-13 oyuncuyla bu süreci götüremezsin.
Oyuncunun üstünü çizeceğine, al karşına konuş, onları kazanmaya bak.
Gençlerbirliği maçında tesadüfen oyuna aldığın Emre Güral, frikikten gol atınca “maçtan önce teknik heyetimle bu maçın Emre’nin maçı olacağını konuşmuştuk” demiştin.
Ben de “Yapma be Hocam, geçmişte de Emre teknik direktörlerini tek maçlarla çok yanılttı, sen de yanılma” diye yazmıştım.
Gördün, Emre o maçtan sonra ortada yok.
Keşke ona verdiğin süreleri genç Embiya’ya verseydin, inan çok daha fazla katkısı olurdu bu takıma.
Nasıl bugüne kadar alınan başarılı sonuçlar sana yazıldı, bu maçta kaybedilen 2 puan da sana yazar sevgili Hocam.
Beşiktaş maçında “70. dakikaya kadar oyunu 1-0’da tutun sonrasını bana bırakın” demiştin ya.
Lider Beşiktaş’ı deplasmanda geriden gelip devirecek bir Hoca’dan, lig sonuncusunu yenmesini beklemek hakkımız değil mi?
Bu maçta formsuzdun be Hocam.
Tamam eksiklerin var, onu anlıyoruz da mesela Embiya’yı oyuna almak için 90. dakikayı niye bekliyorsun onu anlamıyoruz.
90. dakikada niye oyuncu alınır?
Vakit mi geçirmek, beraberliği mi korumak istiyorsun, gerçekten anlamakta zorluk çekiyoruz.
Vakit oyuncuların üstünü çizme değil, alternatifler yaratarak kadroyu zenginleştirme vakti.
Bundan sonra ne olur?
Kümede kalma barajının 44’ün üstüne çıkacağına kesinlikle inanmıyorum.
21 takım arasında sadece Trabzonspor ve Denizlispor’un hedefi kalmadı.
Varsa da mucize gerekiyor.
3 takım şampiyonluğa, 6 takım Avrupa Kupalarına katılmaya oynuyor.
10 takımın hedefi de ligde kalmak.
Bu kadar çok hedefli takım arasında oynanacak maçlardan puan çıkarmak kolay değil.
Hedef olmasa da bu yoklukta yayın gelirlerinden yapılan performans ödemeleri, takımları teşvik primi gibi ekstra motive ediyor.
Bolca beraberlik çıkar bundan sonraki maçlarda.
Baraj en fazla 42-44 arası olur diye tahmin ediyorum.
Şu anda ateş hattının 4 puan üzerinde olan Ankaragücü, bu barajı rahatça geçecek kadroya ve teknik heyete sahip.
Yeter ki birlik beraberlik bozulmasın.
Yeter ki bu takım kenetlensin.
Yeter ki ödemeler düzenli yapılsın.
METİNER ERDEM