Dağlar tepeler yaylalar artık yaşamımın bir parçası oldu.
26 yıldır ülkemizin birçok yerinde doğa yürüyüşlerine katılma imkânım oldu ve hala devam
ediyorum. Sağlığım elverdiği oranda da devam edecek. Doğa yürüyüşlerinde çok güzel dostluklar arkadaşlıkların yanında birçok arkadaşım hayatlarını birleştirip evlendiklerine şahitlik ettik. Evlenen bu arkadaşlarımız doğan çocuklarını da sırtlarında taşıyarak bu meyvelerini doğada buluşturma sevincini hem kendilerine hem de bizlere yaşattılar.
Bu haftaki rotamız Kızılcahamam’a bağlı Mahkeme Ağacı Köyü.
Peki bu köye neden mahkeme ağacı denilmiş işte size cevabı.
“Güzel kokulu çiçeklerinden dolayı gölge ağacı olarak yetiştirilen ıhlamur, Orta Avrupa’da birçok köyde vardır. Her köyün merkezinde bir ıhlamur ağacı bulunur, bu ağacın altında festivaller düzenlenir, alışverişler yapılır, gelinler burada görücüye çıkar, hatta köy mahkemeleri burada kurulurdu. Bu sebeple Mahkeme Ağacı olarak da bilinen ıhlamur ağacı, Germen ve Slav halkları tarafından kutsal kabul edilirdi.
Biz de rehberimizin ve yaptığım araştırmanın sonucunda bölgenin önemi aslında çok eskilere dayandığını öğreniyoruz. Ankara-İstanbul otobanından Kızılcahamam sapağından ayrılıp Mahkeme Ağacı’na rotamızı çevirdik.
Köye geldiğimizde gördüğümüz manzara şöyleydi.
İki bin yıl önce savaştan kaçan ilk Hristiyanların saklanmak için bu bölgede inşa ettikleri bir yeraltı şehri barındırıyor. Kayalara oyulmuş kiliseler, şarap mahzenleri, yerin altına gizlenmiş odalar gördük.
Rehberimizin eşliğinde doğa yürüyüşüne katılanlarla köyden çıkıp çok gür akan dereden geçmek için harekete geçtik.
Bazı arkadaşlarımız dereden geçerken kayıp suların içine düştüler. Yanlarında taşıdıkları yedek giysiler sorunlarını biraz da olsa çözmüş. Her zaman sırt çantamızda yedek giysi çamaşır ve yiyecek olması doğa yürüyüşlerinde ilk öğrendiğimiz kurallardan biri olmuştur.
Dereden geçip rampa yukarı tırmanışa geçtik. Tepede kayalara oyulmuş bir mağara önünde mola verdik. Bakacak tepesi denilen yerden tüm Kızılcahamam ayaklarımız altındaydı.
Doğa yürüyüşümüze yayladan devam ederken kocaman bir domuz önümüzden ışık hızı ile karşı tepeye adeta uçarak geçti. Korkmadık desem yalan olur.
Doğa yürüyüşümüz ardından öğlen sırtımızda taşıdığımız kumanyalarımızı çıkarıp yedikten bir müddet sonra hava bir anda değişti. İşte doğanın mucizesi bu. Her an her şey olabilir. Bir anda önce yağmur sonra dolu yağışına yakalandık. Daha önce deneyimli olan arkadaşlar yağmurlukları sayesinde bu fırtınayı az zararla atlattı. Doğa yürüyüşüne ilk katılan bazı arkadaşlarımızın acemilikleri ve yağmurluklarının olmaması kendilerine küçük sıkıntılar yaşatsa da doğada olmak yine de keyifli oldu onlar içinde.
Öğleden sonra Mahkeme Ağacı Köyü’ne 14 kilometrelik bir yürüyüşten sonra tekrar gelmiştik. Kaptanımızın demlediği çay her zaman en güzel keyfimiz oluyor. Kalan süre içinde sabah köyün içindeki mağara evlerin diğer bölümlerini gezip doğa yürüyüşümüzün noktalamış olmanın zevkiyle araçlarımıza bindik.
Bu yürüyüşte ayakkabılarımın bağcıklarını gevşek bağladığım için iki ayağımda şişmişti.
Siz siz olun ayakkabı bağlarını yürüyüşe çıkmadan önce sıkıca bağlayın. Her şeye rağmen doğa yürüyüşü yapmanın güzelliğini yaşamak bana ayaklarımın acılarını unutturdu.
ALİ YILMAZ