Bu sevgiyi anlamak, anlatabilmek zor…
Benim duygularım açısından bir zorluğu yok…
Ancak ”can”larla sevgi bağı kuranlar, onlarla hayatını paylaşanlar beni daha iyi anlayabilirler.
Biz ona Poyraz diyorduk… POYRAZ.
Semttekiler, ”Mahallenin Yakışıklısı…”
Güleryüzlüydü…
Poyraz sokaktayken, onu gören büyük küçük insanların yüzüne yerleşen gülümseme bizi mutlu ederdi.
Evet, evet…
Poyraz’ı gören sokaktaki hiç tanımayan insanların yüzlerine gülümseme yerleşiyordu…
Açıkçası böyle bir can’ın yaşamımızda olması bizi ayrıca gururlandırıyordu da…
Şili Meydanı’ndaki Amelie’s Garden, Farabi’deki Tosca Art, yine Ali Pirim’im kapatmadan önce Farabi’deki dükkanı Kebap 9 en sevdiği mekanlardı…
Gününe göre, Poyraz bunlardan birini tercih eder, ben de, biz de gidip otururduk…
İnsanlarla temas kurmaya, kendini sevdirmeye bayılırdı…
Yaklaşık 9 yıl önce hayatımıza girdi…
Henüz 40 günlüktü ve Isparta’da sokağa atılmıştı…
Zatürreye yakalanmıştı…
Oğlumun anneannesi alıp, günlerce titiz bir bakımla onu hayata döndürdü.
Sonra da Ankara’ya geldi…
Net bir şekilde söylüyorum…
Mükemel bakıldı…
Mutlu bir yaşamı oldu, bizleri de sevgisiyle, bağlılığıyla mutlu etti.
Ailenin bireyi oldu.
Poyraz görkemliydi.
Küçük cins can’ların bağırmalarına ”kulak asmazdı…”
Ağırbaşlıydı…
Çok ”cool” derdik.
Yaşamı boyunca hiç kimseye dişlerini göstermedi…
Ama o tok ve gür sesiyle hırsız kovalamışlığı da var.
Veterineri lenfoma teşhisi koymuştu.
Maalesef yaklaşık bir ay önce yakalandığı hastalığı yenemedi ve 8 Şubat Perşembe günü aramızdan ayrıldı.
Poyraz’ı dün Ankara’ya yaklaşık 50 kilometre uzakta bundan sonraki, bu dünyadan göçen başka can’ların da olduğu mekanına götürdük.
Çok sevdik…
Gidişi hepimizi derinden etkiledi…
Hastalığının teşhisinden itibaren tarifsiz bir acı yaşadık, üzüldük, zaman zaman yüksek sesle ağladık.
Bu bir duyguları paylaşma yazısıydı.
Çok sevildin Poyraz…
Zamansız gidişin de o kadar üzdü be güzellik.