Önceki gün, Birgün gazetesinin manşetinde, spor federasyonları yönetimlerindeki eski ve şimdiki bazı bakanların yakın akrabalarının bulunduğu haberine yer verildi.
Siyasi literatürde buna, yani eş,dost akraba kayırmaya ‘’nepotizm’’ deniyor.
Elbette bu yakın akrabaların hiçbirinin yönetim kurulunda oldukları spor branşlarıyla bir ilgileri yok.
Öncelikli amaç federasyon başkanlarına siyasi destek vermeleri. Diğer bir deyimle federasyon başkanlarının seçilme ve görevde kalma sigortaları bunlar.
Bu durum sporumuzda pek yeni bir şey değil elbette.
Spor federasyonlarının özerklik, bağımsızlık uygulamasının başlatılmasından önce her platformda dile getirilen sporda katı kamu vesayetinden kurtulma, bağımsızlık beklentilerinde tamamen aykırı bir durum.
Spor federasyonları şeklen özerk, bağımsız ancak realitede 2004 yılında resmen başlatılan özerklik uygulamasından önceki devlet, siyaset vesayetinden hiç bir farkı yok.
Her konuda olduğu gibi sporda da kendimizi kandırma alışkanlığından kurtulamıyoruz.
Spor federasyon başkanlıkları ve yönetim kurulu üyelikleri fahri, yani gönüllü, bu görev için ücret ödenmiyor ancak bu yöneticiler ki bir çoğu yabancı dil bile bilmeden ulusal takımlarımızın kafile başkanlığı sıfatıyla dünya turuna çıkıyorlar. Tüm masrafları, yol giderleri, barınma, yeme içme, kıyafet gibi federasyon bütçelerinden karşılanıyor.
Okyanus ötesi seyahatlerde bir kişinin maliyetini düşünün artık.
Bu eş, dost, akraba takımı konumları gereği federasyonlara maddi anlamda katkı sağlayabilseler belki durum kabul edilebilir ancak bir iki istisna dışında neredeyse yüzde 90’ı tamamen federasyonlara tahsis edilen kamu kaynaklarından dünya turu keyfini yaşıyorlar.
Ne güzel ama değil mi?
Cebinden beş para çıkmadan yurt dışı faaliyet programından yer seçip hem de ulusal takım kafile başkanı olarak gidiyorsun federasyon yol paranı, harcırahını, otel paranı, yeme içmeni karşılayıp hem spor kıyafeti hem de tören kıyafetleri veriyor.
Hani futbolda bazı hocalar futbolculara, ‘’Dünyanın en keyifli işini yapıyorsunuz bir de size üste para veriyorlar’’ derler ya bu da onun gibi bir şey işte.
Artık sayısını takip edemediğimiz 60’ın üzerinde spor federasyonundaki bu yöneticilerin maliyetini hesaplamaya kalksak sanırım çok büyük bir parasal meblağla karşılaşırız.
Bu seyahatlere zaman zaman yönetim kurulu üyelerinin yanında ekstra siyasi destek amacıyla ikinci bir siyasi kimlikli kişiler de dahil ediliyor. Seçimlerde oy potansiyelini etkileyebilecek kulüp başkanları, belediye , kamu üst düzey görevlileri vs.
Federasyon başkanlarının en başarılı oldukları konu da tam olarak bu tür organizasyonlar.
Yani al gülüm ver gülüm sistemi.
Spor federasyonlarındaki israfın bir diğer uygulaması da her federasyon başkanının kişisel tercihine göre yüksek kira ücretli ofisler kiralamaları. Bu konuda da bir standart yok. Spor federasyonlarına kiralanan ofislerin sahiplerine ilişkin de çok çarpıcı iddialar var.
Yine federasyonların özel gelirlerinden karşılanan personel istihdamı, malzeme alımları, ihaleler gibi harcamalarında mercek altına alınıp tasarrufa gidilmesinin spora ayrılacak kaynakların artması bakımından da çok önemli olduğunu da vurgulayalım.
Gençlik ve Spor bakanına buradan naçizane bir çağrı yapalım, objektif ve tarafsız bir ekip (Tabi kaldıysa) oluşturup spor federasyonlarındaki israfı tespit ettirerek tasarrufa gitmesi.
Ciddi bir çalışmayla sanırız federasyon harcamalarında en az yüzde 50 tasarruf yapılabilir desek abartı olmaz sanırız.
Hadi sayın bakan bunu yapıp bizi ve spor kamuoyunu bir şaşırtın lütfen.
‘’TÜRK FUTBOLU BİTMİŞ DURUMDA’’ Bu beyan bize ait değil, Fenerbahçe spor kulübü başkanı sayın Ali Koç’a ait.
Çok şey ifade eden beyana da yorum yapılmaz elbette.