Birgün gazetesinin spor servisince yapılan bir değerlendirmede, Galatasaray’da 3 haftadır forma giymeyen Radamel Falcao’nun; 22 resmi maçta 11 gol attığı, yıllık 5 milyon Euro net ücret alan futbolcunun 1 golünün maliyetinin 454 bin 545 Euro olduğu belirtilmiş.
Bu ayaklara kutsal mı denilmeli acaba?
Hem milli takım teknik direktörü ve hem de dünyada bir ilk olarak “Türkiye futbol direktörü” ünvanı verilen, yabancı oyuncu sayı serbestisini savunarak bu kararı, süper lig kulüplerinin tamamının desteğiyle dönemin TFF yönetimine aldırtan Fatih Terim bu konuda ne der bilmiyoruz ama bir golün maliyeti bu kadar olunca bize göre bu ayaklar kutsal sayılmalı.
Bu konuda sadece Galatasaray’a haksızlık etmeyelim. Fenerbahçe’ye 25 milyon Euro’ya transfer edilen, Falcao’ya kıyasla oynadığı daha uzun sürede bu kadar gol bile atamayan Guiza’nın ve sürekli sakat olup iki sezonda hemen hemen hiç oynamayan Van Persie’nin, Beşiktaş’ın Portekizligillerinin gol başı maliyetlerinin daha da yüksek olduğuna şüphe yok.
Bu kutsallığı sağlayan bizim malum kulüp başkan ve yöneticileri. Yabancı oyuncular hele geçmişte biraz da şöhretli iseler, sözleşmelerine diledikleri keyfi ve tek taraflı şartları koydurabiliyorlar, oynasalar da oynamasalar da paralarını son kuruşuna kadar alıyorlar. Bu en az 25 yıldır böyle. Gelinen iflas aşamasında da kulüp başkan ve yöneticileri, her zaman olduğu gibi devlet desteği bekleyip yaraya merhem bile olamayacak bir şekilde taraftarlardan parasal yardım talep ediyorlar. Sanırsınız ki, kulüpleri bu duruma taraftarlar getirmiş! Yardım eden taraftarlar da bunu hiç sorgulamıyor, 2000 yılında dibe vuran Almanya’nın 2014 yılında ulaştığı başarısına kadar yaptığı radikal reformlar içerisinde Bundesliga’daki kulüplerin en az yarısının yüzde 50 hissesinin taraftarlara ait olması kuralı da getirildi.
‘’Ölmeye, ölmeye, ölmeye geldik’’ diye bağıran bizim taraftar, para verelim ama bizi kulübe hissedar yapın diyemiyor ya da bu uygulamayı, alternatif bir başkan ve yönetim grubu asla dillendiremiyor.
Yabancı oyuncu sayı serbestisini savunan yöneticiler ve futbol ulemaları, Avrupa kulüplerinde de bu serbestinin olduğunu söyleyip durdular, bu doğru ancak Avrupa’nın büyük kulüpleri özellikle de İngiliz kulüpleri Brezilya, Arjantin ve Afrika ülkelerinden yetenekli futbolcuları çok genç yaşta bulup transfer ediyor, bir kaç yıl oynattıktan sonra da çok yüksek paralara satarak bu işten kazanç elde ediyor. Bizdeki sistemin bununla hiç ilgisi yok. Bu işler deneme yanılmayla olmaz. Yabancı oyuncu sayı serbestisi futbolumuzda bütünsel, makro bir planlamayla orta ve uzun vadeli akılcı ve sağlıklı politikalarla bir anlam kazanır ve işe yarar.
Bundesliga’da taraftarların kulüplerine hissedar olmaları sadece bütünleşme bakımından değil, Almanların kulüplerinin uluslararası mali oligarkların eline geçmesine karşı da aldığı ciddi bir önlem. Milliyetçilik hamasetle olmuyor, bu tür politikalarla oluyor işte.
Bu arada Almanya’da maç ve kombine bilet ücretlerinin özellikle düşük tutulduğunu (Biletler 12-15 Euro, kombine 125 Euro) da belirtmeliyiz. Bu nedenle de, her maçta dolan tribünlerden elde edilen gelirler önemli bir meblağ tutuyor.
Galatasaray bu sezon şampiyon olsa, Avrupa Liglerinde üst turları zorlasa belki UEFA’dan gelecek paralarla Falcao’nun gol başı maliyeti düşerdi ama şampiyonluk gittiği gibi Avrupa liglerinde başarılı olması da zor görünüyor.
Geçtiğimiz hafta TFF yabancı oyuncu sayısında pek eli gitmese de , bize göre sorunun temel çözümüne ilişkin bir iyileştirme olmayan ufak bir düzenleme yaptı. Önümüzdeki sezonda takımlarda 11 yabancı yerine 8 yabancı oynayabilecek.
Borç batağında olan kulüpler korona sürecinin ekonomik yıkımıyla daha da zor günler yaşayacak gibi görünüyor.
Futbolumuzun geleceğine dönük radikal çözümler içeren orta ve uzun vadeli planlama ve düzenlemeler yapma fırsatı tepiliyor ne yazık ki.
Bu süreçte futbolumuzda mali, yönetsel, eğitimsel ve altyapısal temel sorunlar için orta ve uzun vadeli çözümler içeren programların uygulanmasının tam da zamanı aslında.
Yine Almanya’dan örnek verelim, Bundesliga’da bir dizi sosyal projeyle birlikte 1. ve 2. lig kulüplerinin tümüne altyapı akademileri kurma zorunluluğu getirildi. UEFA’nın finansal fairplay kuralları eksiksiz uygulandı. Altyapı antrenmanlarında teknoloji yoğun biçimde kullanıldı. Altyapılarda parlayan genç futbolcular bölgesel merkezlere yönlendirildi. Ülke çapında 29 bölgesel merkez var, bu merkezlerde antrenörler tam zamanlı görev yapıyorlar. Bu merkezler, okullara 10 dakikalık mesafelerde bulunuyor.
Sonuç olarak Almanya, bu radikal değişim ve dönüşümlerin olumlu sonuçlarını, oldukça kısa bir süre sonra almaya başladı.
Şimdi önümüzde , uygulanarak çok da başarılı olmuş bir Almanya örneği varken, hala çözümü sadece yabancı oyuncu transferinde aramak, aynı yöntemleri defalarca deneyip her seferinde değişik sonuçlar alınacağı yanılgısından başka bir şey değildir.
Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasray ve Trabzpnspor’un toplam borcu 10 milyar TL den fazla. Bu borçların vadeleri çok uzun dönemlere yayılıp faizleri düşürülse bile mevcut kulüp gelirleriyle ödenme ihtimali çok az.
Futbolda çok geniş kapsamlı, orta ve uzun vadeli yönetsel, mali ve spor bilimleri yönünden radikal çözümler sunmak yerine tek kurtuluş yolu olarak sunulan yabancı oyuncu sayısında bir – iki indirim yapmak, sorunları halının altına süpürerek çözümü daha da zorlaştırmaktan başka bir işe yaramaz
TFF’nin, bir kişi dışında hiçbiri futbol geçmişi olmayan başkan ve yöneticileri; bu kararı her zaman olduğu gibi konunun muhatapları, doğrudan ilgilileri ve uzmanlarıyla tartışmaya açmadan verdi. Deyim yerindeyse kervan yine yolda düzülecek.
NOT: Anadolu efsanesi, tüm futbolseverlerin ikinci takımı, yetmişli yıllardaki kadrosunu hala ezbere saydığımız Eskişehirspor’un 2. lige düşmesi futbolumuz adına çok üzücü. Umarız gelecek sezon güzel kentimiz Eskişehir halkının desteğiyle çıkışını sürdürür. Süper lige ilk kez çıkan Hatayspor’u da kutlar, başarılar dilerim.
HALUK ÇETİN