Ankaragücü, Büyükşehir Belediyesi Erzurumspor ile deplasmanda golsüz berabere kaldı.
Sarı-Lacivertliler, Erzurum’a en az 1 puan parolasıyla gitmişti, o puan da geldi.
Erzurumspor’u yabana atmamak gerek.
6 maçtır yenilmiyorlar, son 3 maçlarını da kazandılar.
Ankaragücü, formunun zirvesinde olan bir takımla oynadı yani.
Başkent ekibi aslında şanslıydı da.
Ocak ayının ikinci yarısında Erzurum’da yemyeşil bir sahada futbol oynamak her takıma nasip olmaz.
Sarı kart cezalısı Anton Putsila dışında takım tam kadro sahadaydı.
Beklenti, Putsila’nın mevkiinde Kibong’un oynamasıydı.
Ama teknik heyet, orta sahanın merkezinde hücuma dönük oyuncu olarak Sedat’ı tercih etti.
Kibong’u ise önliberoda kullandı.
37 yaşındaki ihtiyar delikanlıdan, Anton Putsila gibi “on numara”lık oyun beklemek haksızlık olurdu.
O da oyunda kaldığı sürece elinden geleni yaptı.
Sarı Lacivertliler, ilk yarının başlarında Erhan-Gökhan-Nobre üçlüsünü durdurmakta zorlansa da önce oyunda dengeyi kurdu, daha sonra da maçı nerdeyse tek kaleye çevirdi.
Erdem’in her biri ayrı tehlike olan korner ve serbest vuruşları, Kenan’ın sağ kanadı koridora çevirmesi, İlhan’ın soldan içeriye kat edip, girdiği pozisyonlar, attığı şutlar, Alihan’ın her zamanki gibi serbest vuruşlarda yarattığı tehlikeler Erzurumspor’u şaşkına çevirse de, maçı koparacak o gol maalesef gelmedi.
İkinci yarı Ankaragücü başladığı işi bitirir derken, anlaşılmaz şekilde baskı yedi.
Maç adeta evsahibi ekibin forveti ile kaleci Korcan arasında geçti.
76. dakikada penaltı da kurtaran Korcan için “bir puanı tek başına aldı” desek yalan olmaz.
İlk yarı tüm istatistikler Ankaragücü lehine iken, ikinci yarı topla oynama, toplam şut, isabetli şut, serbest vuruş, korner rakamlarında ibre açık ara Erzurumspor’a döndü.
İkinci yarıdaki futbol can sıksa da neyse ki maç kabul edilebilir bir sonuçla bitti.
Can sıkan diğer konularsa, Ümraniyespor’un Gaziantepspor’u 7-0 yenerek liderliği devralması, Rizespor’un da deplasmanda Manisa’yı 3-0 gibi net bir skorla mağlup ederek sadece 2 haftada 6 puanlık farkı bire indirmesiydi.
Süper Lig liderini kupada safdışı bırakan Giresunspor’un sahasında Boluspor’a 2-0 yenilmesi ise adeta haftanın teselli ikramiyesi gibiydi.
İkinci yarının ilk haftasındaki maçlar, Ankaragücü’nün işinin hiç de kolay olmadığını gösterdi.
Ankaragücü, Süper Lig’i istiyorsa kadrosunu takviye etmesi şart.
Aslında bunu İsmail Kartal, Erzurum maçındaki uygulamaları ile açık açık ifade etti.
İlk yarı, özellikle de 30-45. dakikalar arası lider gibi oynayan bir Ankaragücü vardı.
İkinci yarı ise sadece defans yapabildiler, ileride tek bir pozisyon bile üretemediler.
Lig lideri bir takımın teknik direktörünün, elinden kayıp gitmekte olan bir maçı çevirecek hamleleri yapması gerekirdi, yapamadı.
Neden mi?
Çünkü yedek kulübesinde, sahadakilerden daha iyi oynar diyebileceği bir oyuncusu yoktu.
Bu yüzden takım çok kötüyken bile ilk değişikliğini 80. dakikada, çok yorulan 37’lik Sedat’ın yerine Ferhat’ı alarak yapabildi.
Ferhat ise uzatmalar dahil oyunda kaldığı 15 dakikalık süreçte, “ben hala bu takım seviyesinde değilim” der görüntüsündeydi.
Diğer değişiklikler ise 90’dan sonra oyunu soğutmak için yapılan formalitelerdi.
İsmail Kartal, Lig’in ilk yarısında bu hamleleri Doka ve Dieng’le yapabiliyordu.
Oyuna katkıları çok fazla olmasa da en azından isimleri rakipleri tedirgin ediyordu.
Şimdi bu oyuncular da yok.
Her konuşmasında takviyenin çok da elzem olmadığının altını çizip, tavrını futbolculara paralarının ödenmesi yönünde koyan İsmail Kartal’a ve yönetime bir kez daha bu konuyu düşünmelerini öneririm.